Son yıllarda merhametimizi, adalet duygumuzu ve empati kurma becerimizi kaybettik. Komşularımızdan birer ikişer uzaklaştık, onlarla selamı sabahı kestik. İnsanî ilişkilerimiz çıkmaza girince bundan hiç rahatsızlık duymadık. Bugün toplumda ne hatır kaldı ne gönül... Eski dostlukları ve gül kokulu muhabbeti arasanız da bulamazsınız artık.
● Acıma duygusunu kaybeden günümüz insanı, sokaklarda mendil satan çocukların yüzüne yansımış masumiyeti ve o kahredici yoksulluğu anlamak için hiç empati yaptı mı acaba?
● Oğlu şehit düşmüş bir babanın ayağındaki kara lastikleri, şehidin cenaze merasiminden önce alelacele iskarpinlerle değiştiren devlet ricalinin bunu çok önceden fark edip yürek burkan bu yoksulluğa merasimsiz sahiplenmesi gerekmez miydi?
● 2023 Üniversite sınavlarında 100 bin öğrencinin sıfır çekmesi, bizde neden toplumsal bir infiale ve sancıya dönüşmez? Bu kalitesizlik toplumu hiç mi rahatsız etmiyor Allah aşkına?
● Vatandaş bağırıyor: Mutfakta yangın var! Bunun siyasî, ekonomik, sosyal sebeplerini burada tartışacak değilim. Devlet, mutfağı yangın yerine çeviren sebze-meyve ve gıda sektörünü niçin kontrol altına alamaz? Marketler zinciriyle ülkeyi sarıp sarmalayan üç beş şirket, merkezden gıda fiyatlarını istediği gibi değiştirebiliyor. Devlet ise fahiş fiyat uygulaması yapan marketler zincirinin sadece bir şubesine ceza kesiyor. Siz hiç çatıya sarmış yangının bahçe hortumuyla söndürüldüğünü gördünüz mü?
● Herkes birşeylerden şikayetçi. Peki, toplum olarak işi ehline vermeyi gerçekten istiyor muyuz? Dürüstlük ve hakkaniyete ne kadar bağlıyız? Ahlak felsefesi üzerine doktora yapan adamın "iltimas, ille de iltimas!" diye bağırması size birşeyler anlatmıyor mu? Başkasından beklediğimiz adaleti, kendimiz ne kadar uygulayabiliyoruz ki...
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunlar, içimi yakan sorular! Bunlar hem dünyada hem ahirette hesabı zor verilecek meseleler.
"Aman, sen de nelerle uğraşıyorsun, başka işin gücün yok mu senin?" diyen adamın bugün değilse bile yarın merhamete ve yardıma ihtiyaç duymayacağını kim söyleyebilir ki...
Lütfen, şehir kabristanlıklarına gidip bir bakınız; bu dünyadan kimler geldi kimler geçti. "Ben olmazsam bu işler yürümez!" diyen nice ağalar, beyler, sultanlar yatıyor şehir kabristanlıklarında... Dünün burjuvası ile dokuz köyün marabası, mezarlıkların ıssız köşelerinde aynı mekânı paylaşıyorlar. Ne bir ses ne bir nefes duyuluyor. Yunus'un dediği gibi "ne söylerler ne bir haber verirler."
Eski bir şarkının güftesiyle ortalığı hüzün kaplıyor:
Yalan dünya, yalan dünya
Kimi zengin kimi fakir,
Neye hatır neye hakir
Farksız olan yalnız kabir
Zengin de bir fakir de bir
Sevgili dostlar, ekonomik ve toplumsal problemlere karşı birlikte mücadele etmek zorundayız. Evet, sıkıntılar büyük, gelir dağılımı adaletsizliği tahammül edilecek gibi değil. Yine de üç günlük dünya için kırıcı olmaya ve gönüller yıkmaya değmez. Siyasî, ticarî, ekonomik, akademik ve bürokratik hırslarımız bizi insanlığımızdan çıkarıp utandırmasın. İşimiz gerçekten zor, herkese kolaylıklar dilerim.
Kalın sağlıcakla, saygı ve muhabbetle.
Öğr. Gör. Yaşar ÖZTÜRK
Ağzına yüreğine eline sağlık hocam.. Babamın çok iyi dostlarındandınız. Sağlıcakla kalın. Allaha emanet olun..