“Öyle bir açmaza düştü ki vatan, Uyku belli değil, düş belli değil.. Çöktü üstümüze bir kara duman, Işık belli değil, loş belli değil!” demiş ünlü şairimiz Ümit Yaşar Oğuzcan.. Ne de doğru söylemiş. Bir kara duman, bir karabasan, korku filmi ve düş mü gerçek mi belli olmayan bir kabus içinde savrulup duruyoruz ne zamandır…
Güzel şeyler, umutlu şeyler yazmak, neşe, huzur dolu kaygısız günlerden bahsetmeyi ne çok isterdim. Oysa dibe vurmayan hiçbir şeyin kalmadığı ülkemizde hangi güzelliklerden bahsedeyim?
Önce hepimizi derinden sarsan, içimizi acıtan, ceplerimizi boşaltıp dımdızlak kalmamızı sağlayan ekonomimizden bahsedeyim biraz..
Ekonomimiz trajikomik bir hikaye gibi. İnsanlar ellerine bile alamadığı kuş kadar maaşı, hangi ihtiyacı için karşılayacağını şaşırmış ve canından bezmiş bir vaziyette dolanıp duruyor ortalıkta. Sokağa adım attığımda gülümseyen bir tek yüz bile göremiyorum ne zamandır..
Nasıl gülsünler ki? Bir ailenin bir aylık doğalgaz faturası sekiz yüz ile bin liralara ulaşmış durumda. Yeni gelen yüzde 35’lik zamla ne kadar olur söylemeye dilim varmıyor. Elektrik faturası desen ona keza. Yüzde 20 daha ilave edilen zamlarla karşımızda salınıyor.
Ayda iki yüz 300 de elektriğe verdiğimizde, sadece ikisinin rakamı en az bin iki yüz bin üç yüz lira Diğer faturaları saymaya cesaret edemiyorum bile. Telefon, internet ve su faturalarını da eklediğinizde bu rakam bin altı yüz bin yedi yüz.
Belki de daha fazla. Asgari ücret dört bin iki yüz elli üç lira civarında. Sadece faturalar çıkıldığında geriye iki bin 400 civarında bir rakam kalıyor diye düşünelim. Sıra geldi market ve Pazar fiyatlarına. Tek başınıza yaşayan bir kişi bile olsanız bu parayla bir ay market, Pazar ihtiyacı karşılanmaz. Çünkü markete girdiğinizde en gerekli olan deterjan, tuvalet kağıdı, kuru bakliyat, salça ve en ucuzundan bir kilo zeytinyağı veya çiçek yağı alsanız bile ödediğiniz rakam nereden baksanız dört yüz lira.
Bunun yanına biraz meyve ve çerez ilave edin. Biraz zeytin peynir ve yumurta. Ödeyeceğiniz toplam rakam yedi sekiz yüz liraları buluyor. Hadi pazara da girin ve birazcık sebze alın. İki yüz de oraya bayılın. Bin lira. Bu saydıklarım iki üç günlük ihtiyaçlar için. Maaşınızı alalı iki gün olmuş. Fatura ödemiş, market ve pazara girmişsiniz. Elinizde kala kala en iyi niyetle sekiz dokuz yüz lira kalmış. Maaş gününüze ise üç haftadan fazla var.
Bu parayı ister koklayın, ister turşusunu kurun. İster duvara çerçeveletip asın. Bunları ben demiyorum.. Yani içinde yaşadığımız ve kalkmayı bir türlü başaramadığımız için yuvarlanıp durduğumuz sistem bize böyle diyor. Hele bir de kiracıysanız, bu maaşla hala nasıl hayattasınız en bilgili ekonomist bile mümkün değil bunu hesaplayamaz.
Emeklisi, işçisi, memuru yani çalışan ve aydan aya maaş alan kesimin durumu bu haldeyken, işsiz olan milyonlar, ne zorluklarla üniversite bitirmiş ama istihdam sağlanacak yerlerin hepsi satıldığı için boşta olan ve ailesinin kuş kadar ekonomik durumu altına sığınmış gençlerin durumunu da düşünemiyorum. Bu arada erik severlere müjde.
Can erik çıkmış ve marketlerde gramla satışına başlanmış. Altınla yarışan can eriğin kilosu zincir marketlerin birinde 690 liradan satışa sunulmuş.. Dibe vurduk dibe.. Hem de öyle böyle değil.. Çekiçle çakılır gibi. Ekonomide, sağlıkta, eğitimde, tarımda, sanayide ve toplumu yakından ilgilendiren her konuda.. Tüm bu kabusun ortasında psikolojiler de dibe vurdu.. Nasıl vurmasın? Her şey gibi psikolojik dengelerimiz de altüst oldu uzun zamandır..
Toplumun yüzde seksenlik kesimi can çekişirken, yüzde yirmilik kesimi ise güllük gülistanlık bir şekilde aynı coğrafyada dünyalar kadar farklı bir şekilde tanımadığımız, yabancısı olduğumuz ağzımızın açık kaldığı ve bir daha kapatmayı başaramadığımız bir şekilde yaşamını sürdürüyor. Birileri için her şey toz pembe, birileri için zifiri karanlık.
Birileri için para, pul, zevk, sefa, eğlence, birileri için kabus, korku filmi, ıztırap, gözyaşı ve açlık. Hak, adalet, eşitlik, özgürlük kavramları mı? Onlar çoktan ismi var cismi yok kavramlara dönüşmüş durumda.
Dibe çakıldık her yönden dibe.. Umarım gün gelir atıldığımız kör kuyuları umudumuzu yitirmeden tırmanmayı başarır, üstümüzdeki karanlık örtüleri yırtarak aydınlık, huzurlu, hiç kimsenin aç kalmadığı, hiçbir annenin yokluktan ağlamadığı, dengesizliklerin dengeye kavuştuğu zamanlara ulaşırız.. Umarım dipsiz, kör kuyuları aşıp, güneşe kavuşuruz!