Osmanlı Devleti’nin son Hahambaşısı olan Hayim Naum, ömrü boyunca çevirdiği entrikalarla ün yaptı. II. Abdülhamid, Ittihat Terakki, Mütareke Yillari ve Cumhuriyetin kurulusu aşamalarında, tüm iktidar değişikliklerinden zarar görmeden faaliyetlerini devam ettirdi.
Hem itilaf hem de ittifak devletlerinin yetkilileriyle siki bir şekilde görüşmelerde bulunacak kadar etkili olduğu gibi, arkasında büyük bir gücü bulunduran karanlık bir şahıstı. İsmet İnönü ile çok yakin bir ilişki içine girerek Lozan Konferansında danışmanlık yaptı.
Naum, 1873 yılında Manisa’da doğdu. 1893-97 yılları arasında Fransa’da eğitim gördü. Burada, Uygulamalı Yüksek Araştırmalar Okulu Dini Bilimler bölümünü bitirdi. Yasayan Doğu Dilleri Özel Okulu’nda Farsça ve Arapça dilleri alanında eğitim görerek mezun oldu. Bu eğitimi sırasında sürgünde bulunan Jön Türklerle yakin temaslarda bulundu. Hayati boyunca en büyük desteği, Yahudi-Alyans örgütünden gördü. Yaptığı bütün çalışmaları ve girişimleri rapor edercesine bu örgüte yazdığı mektupları vasıtasıyla bildirdi. Bu amaçla neredeyse haftada birkaç kez mektup yazdığını görmekteyiz.
Bu büyük Yahudi örgütünün en önemli çalışanları ve aktif üyeleri din adamlarından oluşuyordu. İlk baslarda tutucu din adamları yerine ilerici hahamları desteklemek ve etkilerini arttırmak maksadıyla kurulan ve kendilerini Siyonistlere karşı göstermelerine rağmen, özellikle Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına paralel olarak İsrail Devleti’nin kurulması aşamalarında önemli etkilerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Fransa’dan döndükten sonra (1897) Alyans adına fiili olarak çalışmaya başladı.
Önce örgütün desteğiyle İstanbul’daki Haham Okulunda müstakbel kayınpederi Abraham Danon’un yardımcılığına getirildi. Bu tarihten itibaren Yahudi cemaatinin yönetimini eline geçirmek için uygun zamanı kollamaya başladı. Devlet kademelerinde etkili olmanın önemli bir göstergesi olan Hahambaşılığa geçmek için uğraştı. Bu isteği, Alyans örgütü tarafından da benimseniyordu. On yil boyunca cemaat içindeki basamakları bir bir çıktı. Bu arada örgütün izin ve yönlendirmeleriyle 1899 yılında görev yaptığı okulun yöneticisinin kızıyla evlendi. Naum, yükselişine katkıda bulunacak her yola başvurmaktan çekinmedi.
Sultan’ın kitaplığında görev almaya çalıştı. 1900-1904 yılları arasında Yüksek İstihkam ve Topçu Okulu’nda Fransızca öğretmenliği yaptı. Aralarında İsmet İnönü’nün de bulunduğu öğrencilere ders verdi.
II. Meşrutiyetin ilanından sonra, ileride istifade etmek üzere bazı subaylarla çok yakin ilişkiler içinde bulundu. Nitekim, bu ilişkiler savaş sonrası dönem için önemli bir zemin oluşturacak, hem içerde hem de yurt dışında geniş çaplı faaliyetlerde bulunmasına imkan sağlayacaktır. II. Meşrutiyetle birlikte Naum ve dolayısıyla Yahudi örgütleri siyaset alanındaki faaliyetlerine hız verdiler. Yaptıkları yayınlarla Jön Türk hareketini desteklediklerini beyan ettiler. Alyans’ın isleri daha da gelişti. Devrin yöneticileriyle ilişkiler daha da hızlandırıldı. Bu arada Naum önce Hahambaşı vekili ve kısa bir süre sonra da Hahambaşı seçildi (1909). Bu göreve geldikten bir süre sonra Edirne, Selanik, İskenderiye, Kahire, Sam, Beyrut ve İzmir’i içine alan geniş kapsamlı bir geziye çıktı. (1910).
Naum, Yahudilerin Filistin’e gidip yerleşmelerine, arazi satın almalarına önemli bir engel teşkil eden ve II. Abdülhamit tarafından uygulamaya sokulan “kırmızı pasaport” uygulamasından kurtulmak için girişimlerde bulundu. İttihat ve Terakki bu uygulamaya Eylül 1913 yılında son verdi. Diğer taraftan çok sayıda Yahudi’nin Osmanlı vatandaşlığına geçirilmesi için her türlü yola başvurdu. İdarecilere baskı kurma yoluna gitti ancak, basarili olamadı. Naum’un en büyük özelliklerinden birisi, kim olursa olsun iktidarda bulunan hükümetin adamı gibi davranmasıdır. Sultan Abdülhamit devrinde saraydan yana, İttihat ve Terakki iktidarı boyunca Jön Türklerle beraber, Mütareke yıllarında mevcut hükümetin yanında, Kurtuluş Savaşı’nda Kuva-yı Milliyeci’dir.
Lozan’daki barış görüşmelerinde Türk heyetinin danışmanı ve sonrasında M. Kemal’in adamıdır. Is bitiricidir, girişimcidir, içte ve dışta her hükümetle direkt bağlantı kurabilen, resmi sıfatı olmadığı halde resmi görevli gibi hareket eden, din adamından çok diplomat, bürokrat, siyaset adamı, elçi. Kendi ifadeleriyle ilk resmi görevi, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Çanakkale Savaşı öncesinde uzlaşmayı sağlamak. Ancak, İngiltere ve Fransa’nın tekliflerinin ağır bulunması ve Osmanlı Devleti’nin reddetmesi ile basarisiz olur.
Güya, Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu durum, “çatışmanın uzamasını önleyebilecek bir barış görüşmesine uygun değildir” 1918 yılında çıktığı yurt dışında, tarafsız kesimleri Türk davasına kazanmaya çalışmaktadır. Bu sebeple Fransız ve Alman gizli servislerinin takibine uğrar. Bu maksatla Siyonist liderler ve Yahudi kökenli önemli kişilerle görüşmeler yapar.
Naum’un, sinsi faaliyetleri hakkında çok önemli tespitlerde bulunanlardan birisi de Lozan görüşmelerindeki Türk heyetinde bulunan Rıza Nur’dur. Naum’un Londra ile Ankara arasında sürekli gidip gelmesi dikkat çekicidir. Görüşmeler devam ettiği sırada Paris gazetelerinden birinde çıkan bir haberde Naum, “Merak edilmesin, İsmet benim ahbabımdır. Sözümden çıkmaz. Gider isi düzeltirim” ifadeleriyle düşman tarafına garanti verirken, arkasından, “Ben geliyorum. İşi düzelttim.
Size mühim haberim var. Sakin ben gelinceye kadar görüşmeleri kesmeyin” seklinde bir telgrafı İsmet İnönü’ye yollar. Yani, Fransız basınına göre Frenk taraftarı, Türklerin yanında Türk taraftarı!.. Rıza Nur, bu davranışlar karşısında öfkesine hakim olamadığını ve Hahambaşının gelişi sırasında gazete haberini kendisine fırlattığını aktarmaktadır.
“Herif dalavereye kalksa fena haşlayacaktım. Kalkmayıp bu tarzda dökülünce öfkem geçti. Gazeteyi kendisine verdim. Bu beyanatın nedir dedim. Sapa oturdu. Herif kafa tutmuyor ki. Hamur gibi yumuşak. Yalnız, soğuk muamele ve çabuk defettim gitti.” Rıza Nur, bütün tersleme ve kovmalarına rağmen Naum’un Türk heyetinin yanından ayrılmadığını, özellikle İsmet İnönü ile çok siki-fikir olduklarını sert ifadelerle dile getirmektedir.
İnönü’yü ikaz ederek; bu kişiden fayda gelmeyeceğini, fikir ve düşüncelerimizi, görüşmelerimizi anında karşı tarafa sızdırabileceğini nakletmektedir. Buna karşılık Naum’un İnönü’ye; bütün İngiliz ve Fransız yöneticilerini tanıdığını, hepsinin ahbabı olduğunu, işleri istediği gibi yaptırabileceğini söylediğini, aktarır.
Naum, bir taraftan görüştüğü kişilerin adamıymış gibi hareket ederken diğer taraftan İslam aleyhtarlığı faaliyetleri ile de dikkat çekici etkilerde bulunmuştur. “Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’i istiklal isinde gizli anlaşmanın müessiri tek kelime ile Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, simdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur.” Naum, Amerika’da önemli faaliyetler içinde bulunduktan sonra Yahudi kökenli İngiliz Lord Gürzon ile çok yakin münasebetleri olup, su teklifte bulundu: “Siz Türkiye’nin mülki tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslamiyeti ve İslami temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum.”
Naum, dışarıda bu faaliyetleri sürdürürken, Ankara’ya da gelerek İnönü ve M. Kemal ile dostluk kurdu. Naum’un gizli faaliyetleri hakkında bilgi verenlerden bir tanesi de Rauf Orbay’dır. Orbay, hatıralarında; “İsmet Pasa, anlaşıldığına göre, Lozan’da İngilizlerle bir nevi gizli ara buluculuk rolü oynayan, İstanbul’un Hahambaşısı Hayim Naum Efendinin telkinleriyle, ‘Hilafetin artik ne şekilde olursa olsun Türkiye’de devamına müsaade edilmeyip derhal atılması lüzumu’ fikrini tamamıyla benimsetmiş bulunuyordu.” tespitinde bulunmaktadır.
Lozan görüşmeleri sırasında müşavir, kâtip, gazeteci gibi sıfatlarla heyete dahil olan ve türlü hırsızlıklara, casusluklara adi karışanlardan biri olan Naum, gösterdiği başarılardan ötürü kendisini destekleyen örgütü tarafından, Yahudilerce en büyük Hahambaşılıklardan biri olarak kabul edilen Mısır Hahambaşılığına terfi ettirildi. Lozan’dan sonra Türkiye’ye dönmeyen Naum, bundan sonra Mısır’da faaliyetini sürdürdü. Rıza Nur, Naum’u deşifre ederken para ve sahtekârlık konusundaki özelliklerine de atıfta bulunmakta ve tek tek benzeri kişiler hakkında bilgi vermektedir.
Rıza Nur’un iddialarını, bizzat Naum’un hakkında övücü ifadelerle hayatini konu alan ve yazışmalarını aktaran eser doğrulanmaktadır. Bu iddialardan bir tanesi İttihat ve Terakkiye ait paralar ve belgelerin yurt dışına kaçırılması olayıdır. Eserde, Naum’un Sadrazam İzzet Pasa tarafından, İtilaf Devletleri ile bağlantı kurmakla görevlendirildikten sonra 25 Ekim 1918 tarihinde özel bir yata binip Romanya’nın Köstence Limanına doğru yola çıktığı belirtilmektedir.
İşte bu sırada çok miktarda altın ve belgeler de kaçırılmıştır. Eserde, söz konusu paraların kaçırıldığını reddetmenin aksine, Naum tarafından değil de yakin çevresinde bulunan bir Yahudi banker tarafından İsviçre bankalarına transfer edildiği kaydedilmekte ve hırsızlık tescil edilmektedir. Naum, iddiaya göre Kemalistler tarafından yari resmi bir görevle Paris’e gönderilmiştir. Kendisinden istenen, etkili olduğunu iddia ettiği çevrelerle görüşerek Türk mücadelesine taraftar sağlamak, aleyhteki düşünce ve fikirleri izale etmek, Fransız kamuoyunu rahatlatan faaliyetlerde bulunmaktı.
Ancak, Naum, gittiği her yerde Doğuda bulunan Yahudilerle ilgili olarak görüşmelerde bulundu. Bu arada Türk tarafının bir temsilcisi rolünü de amacına ulaşmada basamak olarak kullandı. Nitekim, 1921 yılında Amerika’da bulunduğu sırada bizzat örgütü Alyans ile ilgili faaliyetlerde bulundu ve örgüt tarafından kendisine verilen görevi yerine getirdi. Ama, o Ankara’ya, her zaman Türklerin lehinde çalışmalarda bulunmak üzere, yurtdışındaki dostlarını Türk davasına kazandırmaya çalıştığını, ifade etmekteydi. Bu girişimleri sayesinde, 1900'lü yıllarda, İstihkam ve Topçu Okulu’nda öğretmenliğini yaptığı İsmet Paşa’nın Başkanlığındaki Türk heyetlerine danışman olarak eslik etmeyi başardı. Naum, bağlı bulunduğu Alyans örgütünün başkanına düzenli bir şekilde mektup göndererek ayrıntılı bilgiler verdi.
27 Nisan 1919 tarihli ve İstanbul’dan başkanına yazdığı mektubunda dış bağlantıları hakkında önemli bilgiler vermektedir. “İtalyan temsilcileriyle ilişkilerim çok iyi. Savaş sırasında tapınaklarına, mezarlıklarına, bankalardaki paralarına bile el konmak istenilen İtalyan cemaatinin yararlarını korudum. Amerika ile ilişkilerim hep çok iyi oldu. Amerika’ya dönmek için Filistin’den gelmiş Amerika Yahudileri konusunda başarılı girişimlerde bulundum. Türk ve Filistin Yahudilerini, Ermenilerin ve Yunanlıların alın yazısından kurtarmama rağmen beni hala Siyonizmin karşıtı olmakla suçluyorlar.”
Naum’un, Lozan sonrası en büyük hedefi, artik, Yahudi devletinin Filistin’de yeniden kurulması için Alyans adına çalışmaktı. Dolayısıyla İstanbul’dan ayrılarak Mısır’a taşındı. 1925 tarihinden itibaren Mısır ve Sudan Hahambaşılığına geçti. 1960 yılında Kahire’de öldü.
METİN ALKAN
EĞİTİMCİ YAZAR