Anadolu’da her köyün bir yatırı, her dağın bir ereni vardır. Denizli’deki dağların doruklarında eren yattığına inanıldığı birçok ulu dağ bulunmaktadır. Bunlar arasında Çökelez Dağı’nda Ellez (İlyas) Dede, Sandıraz Dağı’nda Çiçek Baba, Elma Dağı’nda Semerkantlı Işık Süleyman Baba, Babadağ’ında Eren Baba, Bozdağ’da Eren Dede ve Honaz Dağı’nda Çoban Dede en iyi bilinenlerdir.
İslam öncesi Türkler Gök Tanrı’ya inanmaktadır ve ne kadar yükseğe çıkarlarsa Gök Tanrı’ya o kadar yakın olduklarını inanmaktadırlar. Bundan dolayı dini önderlerini dağların zirvelerine gömmüşler ve onların mezarları başında kurban adamışlar, Gök Tanrı’ya dualar etmişler. Bundan dolayı İslam öncesi Türk dünyasında dağlara, yaşayan canlı varlık gibi davranılmış ve kutsal sayılmıştır.
O yıllardan kalan inançların etkisiyle günümüzde bu dağların başında metfun bulunan erenlerin Horasan’dan üç, yedi veya dokuz kardeş olarak geldikleri, her birinin bir dağın tepesinde oturdukları, öldükten sonra da bulunduğu dağın zirvesine gömüldükleri, kardeş olduğu inancından hareketle, bu dağların da birbirleri ile kardeş olduklarına inanılmaktadır.
Aydınlar Köyü Honaz Dağı’nın doğu istikametinde, doğu-batı doğrultusunda eğilimli, dağın eteklerinde kurulmuş, 1050 rakımlı, 600 nüfuslu, Denizli’ye 40 kilometre uzaklıkta bir köydür. Köy halkı, sebze, meyve üreticiliği ve hayvan besiciliği yaparak geçimini sağlamaktadır.
Aydınlar Köyü “Orda bir köy var uzakta, gitmesekte, görmesekte, o köy bizim köyümüzdür” nakaratının tarif ettiği köye benzemektedir. Yukarı mahallenin tamamı taş duvarlı, toprak damlı, tahta çit çevrili, ahşap kapı ve pencereli hanay evlerden oluşmaktadır. Köy sanki 1910 veya 1920’li yıllarda çekilen siyah - beyaz bir tablo gibi otantik vaziyette korunmuştur. Evlerin bazıları yıkılmış vaziyettedir.
Bu sefer bu Honaz Dağı eteklerinde bulunan Aydınlar Köyü, Kızlaroluğu Mevkii’ndeki Eren Dede’ye ziyaret etmeyi düşündük ve yola çıktık. Köyün hemen yayla çıkışında bulunan obruğun fotoğrafını çektik ve hikâyesini dinledik.
Sonra Honaz Dağı Kızlaroluğu Eren tepesi ziyaretimizin ilk durağı olan Aydınlar Yaylası bölümünü araba ile ulaştık ve arabayı yaylada bıraktık. Bundan sonrasını yaya olarak gideceğiz. Dik bir dere yatağına takip ederek, sık çam ağaçların arasından, çam ve ardıç kokularını hissederek, ağır ağır tırmanmaya başladık.
Mihmandarımız Yaşar Ali Erdem önde biz arkada, çevresi 7,3 metre genişliğinde, yaklaşık 800 veya 900 yıllık olduğu tahmin edilen “Sınırçamı” anıt ağacında mola verdik. Bu ağaç, dağın orman varlığının bittiği sınırda, çatal gövdeli, gölgesinde ziyaretine gittiğimiz Eren Dede’yi de dinlendirmiş, Honaz Dağı ormanlarının “Eren’i” olduğu muhakkak olan ulu bir ağaç olarak gururla ayakta durmaktadır.
Tırmanışımızda, Karakuzu Gediği zirvesine ulaşınca ikinci mola hakkını elde ettiğimizi anladık. Şiddetli rüzgârdan, bir kayanın kuytusuna oturarak yemeğimizi ancak yiyebildik. Mola verdiğimiz yerden Eren Dede’nin altında yattığı ulu çam ağaçları görülmektedir.
Artık çobanların koruyucu dedesi “Eren Dede’ye” üç fatiha, üç ihlas suresi okuma vakti gelmiştir. Hemen yola koyulduk. İniş, tırmanıştan daha kolay… Honaz Dağı’nın orman varlığının olmadığı bu yükseklikte yüzlerce metrekare alan “geven dikeni” ile kaplı olarak görünmekte ve kartpostallık manzaralar sunmaktadır.
Eren Dede yatırı, Aydınlar Köyü, Kızlaroluğu Mevkii’nde, Eren Tepesi’nde, 500 veya 600 yılık olduğu tahmin edilen, üççatal gövdeli, kendisi kadar yaşlı, ermiş bir çam ağacının gölgesinde bulunmaktadır. Yatırın çevresindeki çam ağaçlarının geneli çok yıllık ve çatal gövdeli ağaçlarından oluşmaktadır. Kabir, doğu-batı doğrultusunda, 4 metre eninde, 6 metre uzunluğunda ve 1 metre yüksekliğinde taşla çevrilidir. Ayrıca etrafında 9 ayrı mezar bulunmaktadır.
Başucunda bulunan küçük çam ağacının dallarına bağlanmış olan bez parçalarından zaman zaman ziyaretçilerinin olduğu anlaşılmaktadır. Kim olduğu ve ne zaman yaşadığı hakkında bir bilgi yoktur. Sadece “Eren Dede” olarak tarif edilmektedir. Bulunduğu muhit, etrafındaki diğer mezarlar, Kızlaroluğu Pınarı göz önüne alındığında, köyün kurulduğu yıllarda yerleşen Yörük mezarı olması muhtemeldir.
1970’li yıllara kadar köy halkının tamamının buraya gelerek adak adadığı, kurban kestiği, toplu dua edildiği ve namaz kılındığı anlatılmaktadır. Ancak günümüzde Eren Dede’nin ziyaretçisinin daha az olduğu kanısındayız. Çünkü Kızlaroluğu çeşmesinin etrafında kurulan çadırlar bir bir sökülmüş, düze inmiştir.
Adını veren çoban kızları da süt kokulu kınalı parmaklarından, parfüm kokulu ojeli parmakların daha güzel olduğunu zannedeli beri onlar da anne-babaları ile birlikte düze inmişler, Kızlaroluğu’nu ve Eren Dede’yi öksüz bırakmışlardır. Bütün Bunların farkında olduğunu bildiğimiz Eren Dede’nin ve Kızlaroluğu’nun “Ne iyi ettiniz de bize ziyarete geldiniz!..” dediklerini duyar gibi oluyoruz.
Önce Eren Dede’nin kabri başında üç fatiha, üç ihlas suresi okuyoruz ve orada yatan bütün mevtaların ruhlarına hediye ediyoruz. Sonra da yatırın 100 metre kadar aşağısında olan Kızlaroluğu’nun başında, son iniş molasını kullanıyoruz.
Kızlaroluğu Pınarı, küçük bir kayanın altından çıkmaktadır. Çam dalından yapılmış uzun bir olukla, yine çam ağacından yapılmış su ahırın içerisine akmaktadır. Belli ki; oluk ve ahır yeni yapılmıştır. İnsanlar, Eren Dede’yi ve Kızlaroluğu’nu önemsemektedir. Bu sevindiricidir.
Pınarın soğuk suyundan kana kana içiyoruz. Bu çeşmenin yaban hayatı için ne kadar gerekli olduğundan bahsediyoruz. Mihmandarımız Yaşar Ali Erdem Bey “Kimi zaman ak saçlı, aksakallı Eren Dede’nin Kızlaroluğu’na gelerek abdest aldığını ve ibrik doldurduğunu görenlerin olduğu” rivayetlerini dinledikten sonra, Eren dede Tepesi’nin son fotoğraflarını çekiyoruz ve iniş yolculuğuna başlıyoruz. İnişimiz tırmanışımızdan daha hızlı ve daha kolay oluyor. Yaylada köy muhtarımız Soner Bey’i bizi bekler halde buluyoruz. Böylece Eren Dede’ye ziyaretimizi tamamlamış oluyoruz.